
Blue-jean modanın vazgeçilmez parçası haline gelmeye o günlerde başlıyor. Blue-jean şaşırtıcı bir şekilde bütün sınıf, cinsiyet, yaş, bölge, ülke, ideoloji sınırlarını aşarak evrensel bir kabul görüyor.
1853'de Levi Strauss isimli bir tüccar (gerçek adı Loeb Strauss), altın arayıcılarının ihtiyacı olacağını düşünerek, çadır bezi, at arabası örtüsü gibi ihtiyaçları karşılamak üzere "denim" kumaş toptancılığına başlıyor. 18. yüzyılın sonlarında Amerika baştan ayağa yeniden yaratılırken, işçiler, özellikle de demiryolu işçileri için dayanıklı ve rahat giysilere ihtiyaç duyuluyor. İşte tam da bu sırada Levi Strauss'un aklına yüzyıla damgasını vuracak bir fikir geliyor. Söz konusu dayanıklı kumaşlardan pantolon tasarlayıp satmaya başlıyor. 1902'de Levi Strauss bir başka yenilikle, pantolonların arkasına iki cep dikmeyi akıl ederek başka bir devrimin öncüsü oluyor. Çünkü artık blue-jean, herkes için günlük, rahat bir giysi haline geliyor.
1960'lı yıllarda başlayan hazır giyim (pret a porter) kavramı, moda tarihi bilincini podyumlara taşımaya başlıyor. 60'ların sonlarında ve 70'lerde çiçek çocukların blue-jean, deri ceketler, uzun elbiseler, işlemeli incecik kumaşlardan dikilen bluzları modaya damgasını vuruyor. 80'lerde "club" tarzı yavaşça moda akımlarındaki yerini almaya başlıyor. Sonraki yıllar, özellikle 1990'lar, özgür, yeni, rahat akımları beraberinde getiriyor. Ancak geçmiş yıllara dönem dönem dönülerek, moda tarihinde mihenk taşı oluşturan tarzlar yine, yeniden moda oluyor. Şimdilerde danteller, satenler, organzeler, neşeli çiçekler, pullar, payetler, taşlar, lameler ve dorelerle süslü kumaşlar feminenliğin defterine altın harflerle yazılıyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder